İstiklal Marşı,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin milli marşıdır.
Milli
mücadele döneminde işgal altında olan topraklarımızı geri almak için, Türk
ordusu ve Türk halkının yeniden doğması, içinde bulunduğu durumdan silkelenmesi
gerekliliği adına, Türk halkına cesaret vermek için, 1921 yılında Milli Eğitim
Bakanlığı, para ödüllü bir şiir yarışması düzenleme kararı almıştır. Bu şiir
yarışmasına toplam 724 tane şiir gönderilmiştir.
Mehmet Akif Ersoy ise yarışmaya para
ödülü konduğu için katılmak istememiştir. Fakat bu durumu bilen dönemin Milli
Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Akif Ersoy'a ısrar ederek
katılmasını istemiştir. Mehmet Akif Ersoy'un ise katılması için sunduğu tek
şart, para ödülünün kaldırılmasıdır. Böylelikle Mehmet Akif Ersoy, "Kahraman Ordumuza" ithafı taşıyan
şiiriyle yarışmaya katılmış ve 12 Mart
1921 yılında resmi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından
İstiklal Marşı kabul görmüştür.
Besteleniş Hikayesi
***1 Güfte 12 Beste Belgeseli***
Beste yarışması ise güfte kadar ilgi
görmedi. Bu da memleketin o zamanki musiki durumunu yansıtmaktadır. Yarışmaya katılan bestecilerden bazıları şunlardır:
Ahmet
Cemalettin Çinkılıç, Ahmet Yekta Madran, Ali Rifat Çağatay, Asım Bey, Bedri
Zabaç, Hasan Basri Çantay, H. Saadettin Arel, İsmail Hakkı Bey, İsmail Zühdü,
Kazım Uz, Lemi Atlı, Mehmet Baha Pars, Mustafa Sunar, Rauf Yekta, Saadettin
Kaynak, Zati Arca, Zeki Üngör.
Güfte
yarışması sonuçlandırıldıktan sonra Anadolu’daki savaş iyice kızıştığı
sıralarda beste yarışması ilgisini tabii olarak kaybetmiştir. Buna rağmen
muhiti olan bestekârlar faaliyetten geri durmamışlar ve kendi bestelerini
yaymaya uğraşmışlardır.
O sıralarda
Edirne’de müzik öğretmeni bulunan Ahmet Yekta Madran, kendi marşını Edirne ve
havalisinde yaymaya ve söyletmeye başlamıştır. İzmir’de müzik öğretmeni bulunan
İsmail Zühdü de kendi marşını İzmir ve havalisi ile Eskişehir’de yaymakta idi.
Ankara’da da Zeki Üngör’ün marşı söylenmekte olup İstanbul’da ise iki marş
söylenip yayınlanmaktaydı. Bunlar da İstanbul tarafında birçok mekteplerde
öğretmenlik yapan Zati Arca’nın, Kadıköy tarafında ise Ali Rifat Çağatay’ın
bestesi söylenmekteydi.
Bu durum
birkaç yıl böylece devam etmiş ve 1924’te
Ankara’da maârif vekâletinde toplanan bir kurul, Ali Rifat Çağatay’ın marşını resmi
marş olarak kabul ederek ilgili kurullar ile bütün okullara bildirmiştir.
Bu marş, 1924’ten 1930 yıllarına kadar söylenip çalındıktan sonra 1930 sıralarında yeni bir emirle
Riyaseti Cumhur Orkestrası şefi Zeki
Üngör’ün bestesi milli marş bestesi olarak kabul edilmiştir.
Ekim 2013 itibariyle Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün talimatıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Rengim Gökmen yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından İstiklal Marşı’nın yeni kaydı yapılmıştır. 170 sanatçıyla yapılan kayıtta, enstrüman sayısı arttırılmış ve son teknoloji ses sistemleri kullanılmıştır.
Zeki Üngör, İstiklâl Marşı’nın besteleniş hikâyesini
şöyle anlatmıştır:
"İstiklâl
savaşının devam ettiği sıralarda ben, Muzika-i Humayun muallimi idim. Yani
doğrudan doğruya Saray’a ve Vahdettin’e bağlıydık. Bando, Fasıl Takımı ve
Orkestra benim emrimde idi.
Şişli’de Uğurlu Han’ın 4 numarasında oturuyordum. Kurtuluş
ordusu süvarilerinin İzmir’e girdiklerinden iki veya üç gün sonra evimde,
Talim-Terbiye Heyeti azası ve terbiye mütehassısı dostum Haydar merhumla
oturuyorduk. Kapı çalındı. İlkokul öğretmeni İhsan merhum geldi. Büyük bir
heyecan içinde, süvarilerin İzmir’e girişlerini anlatmaya başladı. Hepimiz
coşmuştuk. Hemen kalkıp piyano başına geçtim. Ve derhal içimde doğan parçayı çalmaya
koyuldum.
İlk etapta
marşın giriş kısmındaki akoru oluşturdum. Bu şekilde iki, üç mezür yaptım.
Arkadaşlarım: "Aman dediler, bu çok güzel bir şey olacak." Bunun
üzerine İhsan’a İzmir’in kurtuluşunu ve büyük zaferi bütün teferruatı ile
anlatmasını rica ettim. O anlattı, ben çaldım. Böylece kısa zamanda eserin
taslağı ortaya çıktı. Ertesi gün de çalıştım. İki gün sonra beste bitti.
Götürüp arkadaşlara gösterdim. Çok beğendiler. Bunun üzerine bu müziği milli
marş olarak takdime karar verdim. Kıymeti hakkında daha kat’i bir fikir edinmek
maksadıyla da besteyi Viyana Konservatuarı direktörüne gönderdim. On gün sonra
direktörden gelen mektupta, eserin çok orijinal bulunduğu ve melodisinin Türk
milletinin ihtişamına yakışacak şekilde olduğu belirtilerek tebrik ediliyordum.
Bu mektup
geldikten on beş gün sonra beni Ankara’dan çağırdılar, gittim. Bana Muzika-i
Humayun’u bütün kadrosu ile Ankara’ya nakletmek vazifesi verildi. Bunun üzerine
tekrar İstanbul’a döndüm. Ve Ankara’ya ilk olarak başlarında piyanist Sabri’nin
bulunduğu beş kişilik bir heyet yolladım. Vahdettin henüz padişah olduğu için
bu işleri gizli yapıyorduk. Bir ay sonra da kimseye bir şey söylemeden
Ankara’ya gittim. Ve hemen İstanbul’daki arkadaşları bir telgrafla çağırdım. Üç
gün sonra geldiler. Böylece milli marşı bu heyete ilk defa Ankara’da verilen o
baloda Atatürk’ün huzurunda çaldık. İşte milli marş böyle bestelendi.”
Bestekârın
bu anlatışından, eseri önce sözsüz olarak bestelediği ve daha sonra Mehmet
Akif’in şiirini besteye giydirdiği anlaşılmaktadır. Bu sebepten meydana gelen
prozodi hataları, eser hakkında sonradan yapılan tenkitlerin başında
gelmektedir. Bestekâr yukarıdaki beyanatının bir yerinde her ne kadar, "Bu
müziği milli marş olarak takdime karar verdim" diyorsa da, eserdeki ses sahasını
halk tabakasını nazara almadan kullanması bestenin milli marş olarak
bestelenmediğini meydana çıkarmaktadır. Marştaki bu teknik hatalardan başka ses
ritminden ağır çalınıp söylenmesinde bestekârın kusuru başta gelmektedir.
Besteci bu durumu şöyle anlatmıştır:
“Ben
İstiklal Marşı’nı bestelerken kulaklarımda İzmir’e koşan atlıların dörtnal
sesleri vardı. Eserin başında metronomu (1 dörtlük=80) olan bir eser hiçbir
vakit cenaze marşına benzemez.
Plaklardaki
ağır tempolu çalınışı ise; "Sahibi’nin Sesi" stüdyosunda orkestra ile
plağa çaldığımız zaman teknisyenler, bunun çok süratli bir marş olduğunu ve
dolayısıyla plağın ancak yarısını doldurduğunu söylediler. Bu sebeple plağın
aynı yüzüne bir marş daha çalmamızı rica ettiler. Ben böyle bir teklifi kabul
edemezdim. O anda aklıma bir şey geldi: "Marşı biraz ağır çalalım, böylece
plak dolar. Sonra çalınırken gramofon biraz hızlıya ayarlanır, olur biter"
dedim. Bu fikir pek münasip görüldü ve dediğim gibi yapıldı. Fakat bilahare
böyle bir fikir vermekle hata ettiğimizi anladım. Çünkü marş çalınırken
gramofonun hızlıya ayarlanması icap ettiğini kim bilebilirdi?”
İstiklal Marşının bestesi uzun süre hazırlanamamıştı.
Bu sorunu gidermek gerekiyordu. Bunun üzerine bir emirle Riyaset-i Cumhur
Orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün batılı tarzdaki bestesinin "milli marş
olarak kabul edildiği" memleketin dört bir yanında duyurulur.
O yıllarda TBMM'de Bursa Milletvekili olarak görev yapan askeri tabip Osman Şevki (Uludağ) Bey'e göre "Osman Zeki Bey'in bestesi Karmen Silva adlı bir sokak şarkısından esinlenerek yapılmış, özgün olmayan bir eser olup ilk şekli Padişah Vahdettin’e takdim edilmiştir. Marşın orkestraya uyarlamasını da Ermeni Edgar Manas Efendi yapmıştır! "
İşte çalındığı iddia edilen J. Ivanovici’ nin Carmen Sylva’ sı…
Marşın
çalıntı olduğu iddiaları, prozodi hataları ve hızındaki sorun nedeniyle daha sonraları değiştirilmesi
tezi ortaya atılarak yetkili yetkisiz türlü şahıslar tarafından türlü fikirler
ileri sürülmüşse de değiştirilmesi fikri tutmamıştır. Bu konudaki makul olan umumi kanaat; her ne kadar yeniden daha
iyisini yapmak imkânsız değilse de eskisinin artık tarih olmuşluğu hakikati
nazara alınarak, bunun üzerinde gerekli rötuşlarla mevcudu onarmaktır.
Şef Saim Akçıl yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin 85.
yıldönümü dolayısıyla düzenlediği “Cumhuriyet Konseri”, 1921 yılında
İstiklal Marşımız için düzenlenen beste yarışmasına katılan eserleri tekrar
yıllar sonra izleyici ile buluşturmak amacını taşıyordu. Yarışmaya katılmış
olan bestelerin sayıları bilinmemekte idi. Tekfen Vakfı katkısı ile Mehmet
Altun ve arkadaşları tarafından çalışılan araştırmalar sonucunda bu bestelerden
11’inin notaları bulunmuştu. Bu eserler aynı tarihlerde Kâzım Karabekir Paşa tarafından yazılmış bir beste ile birlikte,
Cumhuriyetimizin 85. yılını kutlamak üzere Tekfen Filarmoni Orkestrası
tarafından ilk kez seslendirilmiş
oldu.
İşte o bestelerden bazıları:
Ahmet Yekta Madran Bestesi
Kazım Karabekir Bestesi
Halid Lemi Atlı Bestesi
Mustafa Sunar Bestesi
***Törenlerde Kullanmak Üzere Örnek Kayıtlar***
Do diyez Minör
(Sözsüz)
Devlet Çoksesli Korosu - Mi Minör
(Sözlü)
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Mi Minör
(Sözsüz)
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Sol Minör
(Sözsüz)
Yakup Kıvrak Düzenlemesiyle Re Minör
(Sözsüz)
1 dakikalık Ti Sesi
2 dakikalık Ti Sesi
''Ti Sesi'' Üzerine...
''Ti Sesi'nin kökenini merak ettiniz mi bilemem.
Ben merak ettim. Merakımı, bir önceki Amerika Birleşik Devletleri(ABD)
Başkanı Buş'un Türkiye'ye geldiği zaman söylediği söz artırdı. Buş,
İstiklal Marşı'ndan önceki saygı duruşunda Ti Sesi'ni duyunca çok memnun
olmuş, kültürümüz buraya kadar gelmiş demiş.
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
Odatv.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder